Yıldızlarla ilgili bilmedikleriniz: Takımyıldızlar (Bölüm 1)

17 Aug 2018

Her ne kadar onlarla ilgili birçok şeyi bildiğimizi düşünsek de yıldızlarla ilgili birçok şeyi hala bilemiyoruz. Onlar hakkında saklı olan birçok şey var. İnsanlar, yıldızların kütle, sıcaklık ve büyüklük açısından çok çeşitli ve farklı olduklarını biliyor. Diğer yandan, yıldızların renklerinin de sıcaklıklarına bağlı olarak farklılaştığını biliyoruz. Diğer yandan, en yüksek sıcaklıktaki yıldızın rengi mavi olurken en düşük sıcaklıktaki yıldızın renginin de kırmızı olduğu bilinmektedir. Yıldızların birçok çeşitli bulunur, örneğin ana kol, beyaz cüceler, siyah cüceler, nötron yıldızları, devler, süperdevler, pulsarlar ve karadelikler olmak üzere birçok çeşit söylenebilir. Ayrıca, gökyüzünde Nebula denilen yıldız toplulukları da takımyıldızlarda işleyeceğimiz konular içinde. Bu topluluklardan yaklaşık 2 milyon tane olduğu bilinmektedir bu nedenle birçok farklı nebuladan bahsetmek mümkün. Bu topluluklardan biri de hepimizin bildiği ve bizim içinde bulunduğumuz ve güneş sistemimizin de içinde bulunduğu Samanyolu’dur. Bizler samanyolunu görürüz.

Yıldızlar neden bu kadar uzak

Aslında şöyle diyelim, yakın olsalardı bir sürü güneşimiz olurdu ve dünya var olmazdı. Yıldızların uzaklığını ölçmek için Bassel metodu kullanılır ve bunu da daha önce belirtmiştik. Bu metod ile yıldızların uzaklığı ilk defa 1838 yılında ölçülmüştür. Bu metod doğrultusunda en yakın yıldız olan Proxima Centauri’nin ışığının bize ulaşması 4 yıl sürmektedir. En uzak yıldızların ışığının bize ulaşması ise binlerce yıl sürebilmektedir.
Gökyüzüne baktığımızda yıldızların hareket ettiğini var sayarız. Bunun nedeni de dünyamızın sürekli sürdürdüğü hareketidir. Dünyamız hem kendi hem de Güneş etrafında döndüğü için bazı sabit yıldızları hareket ediyormuş gibi görürüz. Ama bunun yanında bazı yıldızlar da gerçekten hareket edebilir ve bu da bilinmektedir. Bunlar aslında birer gezegendir ve bize yakındırlar. Yıldızlar bizden çok uzak oldukları için gökyüzünde bir nokta gibi görünürler ve bu yüzden gerçek büyüklüklerini tespit etmek bu kadar yıl boyunca çok zor olmuştur. Yıldızlı bir gökyüzünün karanlık bir gecede gözlemi, ilk bakışta çok büyük bir düzensizlik izlenimi uyandırır. Görülen sayısız yıldız içinde, daha parlak yıldızlar göze çarpar. Bunlar, daha zayıf parıltılı gök cisimlerini işaretlemek veya gökyüzü olaylarının yerini belirlemek için değerli karşılaştırma noktaları oluşturur. Antik Çağdan bu yana yıldızlar, mitolojik kişiler veya hayvanlarla özdeşleştirilen karakteristik şekiller, yani takımyıldızlar biçiminde gruplandırılmıştır. Ancak çağdaş astronominin gerekli gördüğü noktalar, gökyüzü koordinat sistemlerinin kesin şekilde tanımlanmasıyla sonuçlanmıştır. Böylece gök cisimlerinin gökyüzündeki konumu duyarlı olarak belirlenebilir, bu da, gözlem aletlerini, incelenmek istenen gök cisimlerine doğru çabucak yöneltmeye imkân verir.

Yer değiştirme

Takımyıldızların gece boyunca gökyüzünün gök küre kutbu adı verilen bir noktası çevresinde blok halinde yer değiştirdikleri görülür Kuzey Yarı Küre’de bu nokta çıplak gözle görülebilen bir yıldıza çok yakındı. Birçok gece tekrarlanan bir gözlem, gökyüzü bütününün bu dönüşünün, Dünya’nın kutuplarıyla çakışan bir eksen çevresinde, 24 saatten biraz daha az bir sürede gerçekleştiğini gösterir. Gerçekte ise, Dünya kendi çevresinde döner. Bununla birlikte buradan, gökyüzünün, belli bir yerdeki görünümünün değişmez olmadığı ortaya çıkar; saatler geçtikçe doğuda bazı yıldızlar belirir, ufuk çizgisi üzerinde yavaş yavaş yükselir ve sonra, batıda batarak gözden kaybolur. Gökyüzünün görünümü enlemlere göre de değişir.

Bilime geri dönecek olursak, bilim adamları eskiden yıldızların uzaklıkları konusunda hiçbir fikir üretemezken, teleskoplar üzerinde geliştirilen bir yöntem sayesinde artık yıldızların büyüklükleri hakkında bir bilgiye ulaşılabiliyor. Örneğin; Betelgeuse yıldızının çapının 600.000.000 kilometre, Antares yıldızının çapının 625.000.000 kilometre olduğu biliniyor. Bunlar dev yıldız grubuna giriyor. Buna karşılık çapı 25.000 kilometre olan cüce yıldızlara da rastlanabilmektedir. Yıldızların parlaklığı yapısına göre değişiklik gösterir. Birinci derece parlak olan 20 yıldız, daha az parlak olan 65 yıldız bulunur. Parlaklık azaldıkça yıldız sayısı artar. İnsan gözü altıncı dereceden olan yıldızları görebilmektedir. Yapılan araştırmalarda yıldızlarda çeşitli madenlerin bulunduğu anlaşılmıştır. Genç yıldızların sıcaklıkları çok fazladır ve yapılarında bulunan madenler gaz haline geçmiştir. Bu gazlar zaman içerisinde soğur sıvı hale daha sonra da katı hale dönüşür. Sıcaklıkları düşen, gaz halden katı hale geçen bir yıldızın bu dönüşümü milyonlarca hatta milyarlar yıl sürebilir.

Takım yıldızlar ve özellikleri

Takımyıldız, gökyüzünün bölündüğü 88 alandan her birine verilen isimdir. Terim genellikle, yanlış bir biçimde, görünüşte birbiriyle ilgili gözüken yıldız gruplarını tanımlamak için kullanılır ve bu yıldız gruplarına verilen isimdir.
Bazı ünlü takımyıldızlar, çeşitli nesnelere benzetilen parlak yıldız düzenlerine sahiptir. Örnek olarak, bir avcı figürünü çağrıştıran avcı Takımyıldızı (Orion) ismi verilir ve aslan figürü çağrıştıran Aslan yani Leo verilebilir. Böylece, burçların da çıkış noktası doğar diyebiliriz.
Eski gök bilimcilere bakarsak eğer, onlar da bu şekilleri efsanelerdeki belirli hayvanlara ve kahramanlara benzetmişlerdir ve bunların tanrılarca gökyüzüne çıkarıldıklarına inanmışlardır. Takımyıldızların büyük bölümünü, eski Yunanlar ve Romalılar adlandırmıştır, ancak onlar da bu adları Babilliler’den almış olabilir denmektedir. Bu bilgiler genellikle çok eski ve gizemli kitaplarda yazdığı için birçok kişi tarafından okunamamıştır. Bu eski kitapları da artık bulmak oldukça zor olabilir. Takımyıldızların oluşturduğu bu şekiller geceleri gökyüzünde incelenecek olursa, gözlemlenen şekillerin benzetilen nesnelerle arasındaki ilişkiyi fark etmek kolay olmayabilir.

İsimleri nasıl oluştu?

Tüm yıldızların bir ismi vardır. Bu isimlerden daha önce de bahsetmiştik. Mesela, Alfa (α) parlak ise, Beta (β) daha az parlaktır ve böyle devam eder. Buna örnek olarak Büyük Ayı takımyıldızını verebiliriz; Büyük Ayı takımyıldızın ilk yıldızı Alfa (α) Büyük Ayı, ikinci yıldızı Beta (β) Büyük Ayı, diğerleri de böyle devam etmektedir.
Bu sıralamalar her zaman doğru değildir, yıldızların parlaklıkları tam olarak ölçülüp isimlendirilmemiştir, ve bazı yıldızların parlaklıklarında değişkenlikler gözlemlenmektedir. Örneğin Büyük Ayı’nın beşinci yıldızı olan Epilson (ε) Büyük Ayı, Büyük Ayı’nın ilk yıldızı olan Alfa (α) Büyük Ayı’dan daha parlaktır.
Güney Yarımkürede, Samanyolu’nun karanlık parçalarını fark etmek mümkündür. Bazı medeniyetler bu parçaları şekillerle ayırt ederlerdi ve karanlık bulut gruplarına isim verirlerdi. İnka medeniyeti Samanyolu’ndaki bu bölgeleri veya karanlık bulutsuları tespit edip onların şekillerini hayvanlarla ve mevsim yağmurlarıyla ilişkilendirdiler. Avustralya Aborijin astronomi’de Kömür Çuvalı Bulutsusu tarafından oluşan “gökyüzünde Emu kuşu” en ünlü karanlık bulut grubu anlatılmaktadır.

88 adet bölge

Takımyıldızların isimleri Antik Çağ mitolojisinden miras kalan takımyıldızların, gökyüzünü, aralarında uzlaşmışçasına 88 bölgeye ayrıldığı kabul edilir. Bu nedenle de bu kadar fazla olduğu bilinir.
İlk uygarlıklardan bu yana, gökyüzü gözlemcileri, en parlak yıldızlan daha kolay bir şekilde işaretlemek için bunları, gökyüzünde çizdikleri şekillere göre bir araya getirmeyi düşündüler. Böylece, mitolojik kahramanlar, hayvanlar veya nesnelerle özdeşleştirilmiş takımyıldızlar ortaya çıktı diyebiliriz.
Diğer yandan, Takımyıldızlara, Yunan mitolojisinden alınmış adlar verme düşüncesinin, MÖ III. yüzyılda Makedonya kralı Antigonos Gonatas’ın sarayında hekim ve ozan olan Aratos’dan çıktığı düşünülmektedir. Hatta kendisinin filozof olduğu da söylenmektedir. Ayrıca, gök kürenin kuzey yarı küresinin haritası, II. yüzyılda Ptolemaios tarafından hazırlanan ve 48 takımyıldızı kapsayan haritaya dayandığı da bilinir. Astronomların Güney Yarı Küre’ye ait olan gökyüzünü çok daha geç ve farklı dönemlerde gözlemleyebilmeleri nedeniyle, güney takımyıldızlarının da belirlenmesi çok daha yakın tarihlere denk gelir. Ki bu durumda astronomi bilgileri de eksiklik içerir. Bunları, XVII. yüzyılda özellikle Bayer ve Hevelius, sonra XVIII. yüzyılda Lalande ve La Caille adlandırdılar ve daha çok kuş veya bilimsel alet adlan kullandılar: Tavus, Tukan, Mikroskop, Sekstant, Oktant vb. Uzun süre takımyıldızların sınırları belirsiz kaldı. İnsanoğlu bunu bir türlü çözemiyordu. Dürbün ve teleskobun bulunmasından sonra, bu aletlerle keşfedilen çok sayıda düşük parıltılı yıldız kataloğa alınırken birtakım güçlüklerle karşılaşıldı. Bu dönemde kimi astronomlar eskileri hiçe sayarak, akıllarına estiğince yeni gök cismi şekilleri belirleme yoluna bile gittiler. Böylece, XIX. yüzyılın sonunda, 108 takımyıldız sayılıyordu ve bunların sınırları üstünde tam bir uzlaşma yoktu. 1925’ten bu yana gökbilimde dünyanın en yetkili kuruluşu olan Uluslararası Astronomi Birliği, gökyüzünü 88 takımyıldıza böldü. Bunların her biri, yalnız adını aldığı parlak yıldızlar grubunu değil, aynı zamanda, enlem ve boylam yaylarıyla sınırlanan ve resmî olarak Latince adıyla veya üç harflik bir kısaltmayla belirtilen bir gökyüzü bölgesini de kapsar. Bu takımyıldızların en büyüğü, 1 303 derece karelik Dişi Ejderha ve en küçüğü, 68 derece karelik Güney Haçı’dır.

Gelecek hafta takım yıldızlarla ilgili daha çok bilgi paylaşacağız.