Yıldızların ve gök çizimlerinin eski kültürlerdeki anlamı

Pixabay

credit: pixabay

Yıldızlar, kuyruklu yıldızlar ve gök cisimleri çok eskiden beri bireylerin yaşantısında farklı bir yer edinmiştir. Kuyruklu yıldızlar ve göktaşları, gece gökyüzünde ilk kez görüldüklerinden beri insanları büyülemişlerdir. Ancak, bilim ve uzay araştırmalarının olmadığı çağlarda yaşayan eski kültürler, onları açıklamak için genellikle mitleri ve efsaneleri kullandılar.

Milattan önceki zamanlar

Diğer yandan, Yunanlılar ve Romalılar, kuyruklu yıldızların, göktaşlarının ve meteor yağmurlarının ortaya çıkmasının mucizevi olduğuna inanmışlardır. Bir yandan, O-onlar için bu tür gök olayları, iyi ya da kötü bir şeyin olduğu ya da gerçekleşmek üzere olduğuna dair işaretler olarak görmüşlerdir.

MÖ 44 yılının ilkbaharında ortaya çıkan bir kuyruklu yıldız, cinayetin ardından, Julius Sezar’ın öldürülmesinin bir işareti olarak yorumlanmıştı. Elbette, bu da yıldızların kehanetlerle ilgili olduğu görüşünü doğurmuştu. Sezar’ın evlatlık oğlu Octavianus (sonrasında İmparator Augustus olacak) Sezar için düzenlenen mezar oyunlarında gökyüzünde yanan birçok kuyruklu yıldız figürü yaptırmıştı. Bu olağanüstü olay, antik kaynaklarda sıklıkla anılmıştı ama en çok da şiirleri etkiledi ve şarilerin sözlerine girdi. Aeneid epik şiirinde Virgil, “gündüz vakti bir yıldızının nasıl ortaya çıktığını ve Augustus’un, onun Sezar olduğuna inanmaları için insanları nasıl ikna ettiğini” anlatıyor.

Augustus, kuyruklu yıldızı ve babasının ölümünü madeni paralarla andı (Roma İmparatorluğunu yönetmeye çalışırken bir tanrının oğlu olmaya yardımcı oldu) ve bugün birçok örnek hayatta kaldı. Romalı Tarihçi Cassius Dio, MÖ 30 yılının ağustos ayında meydana gelen “kuyruklu yıldızlar”a değindi. Bunlar, Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın ölümünden sonrasına tanık olan kişiler arasında sayılıyordu. Uzmanlar, Dio’nun “kuyruklu yıldızlar” kelimelerini kullandığı zaman, bunun tam olarak ne anlama geldiğinden emin değildiler, ancak sonrasında bu olayı yıllık meteor yağmuruna bağladılar.

Her ne kadar eski Yunanca adı kalmış olsa da şimdi her ağustos ayında Perseid meteor yağmurunun aslında Swift-Tuttle kuyruklu yıldızının Dünya yörüngesinden geçen enkazı olduğunu biliyoruz.

Meteorlar ve eski zamanlar

Bu meteor yağmuru, antik Yunan kahramanı Perseus’un oğulları olan Perseidai’den esinlenerek adlandırılmıştır. Perseus, iyi bir aile soyağacına sahip efsanevi bir figürdür – Zeus’un ve Argive Prensesi Danaë’nin (altın yağmurunun kadını) efsanevi oğludur. Perseus, Akdeniz ve Yakın Doğu’da korkunç kız kardeşi Medusa’nın sıkça görülen cinayetini içeren bir dizi destansı maceradan sonra bir takımyıldız kazanmıştır.

Perseus’un ünlü eylemlerinden bir diğeri de Prenses Andromeda’nın kurtarılmasıydı. Deniz canavarını yatıştırmak için ebeveynleri tarafından terk edilen prenses, Perseus tarafından okyanusun bir kayalığında bulundu. Evlendiler ve yedi oğulları ile iki kızları oldu. Gökyüzü gözlemcileri, gece gökyüzünde Andromeda’nın hemen yanında bulunan takımyıldız Perseus’un her yaz görebildikleri çekim yıldızlarının kökeni olduğuna inanıyorlar ve Perseid ismi bu şekilde yerleşiyor.

Batı ve doğu kültürlerinde kuyruklu yıldızlar ne anlama geliyordu?

Hıristiyan geleneğinde, Perseid meteor yağışı uzun zamandır Aziz Lawrence’ın şehitliğine bağlanıyor. Laurentius Roma İmparatorluğunun ilk kiliselerinde yardımcı papazdı ve İmparator Valerian’ın zulmü sırasında MS 258’de öldürülmüştü. İşkenceler, meteor yağmurunun yüksek olduğu 10 Ağustos’ta gerçekleşti ve bu yüzden, ateş eden yıldızlar azizin gözyaşlarına denk geliyorlardı.
Astronomik olayların ve gökyüzünün izlenmesiyle ilgili ayrıntılı kayıtlar, Uzak Doğu’daki tarihi metinlerde de bulunabilir. Çin, Kore ve Japonya’nın Eski ve Orta Çağ kayıtlarının, meteor yağmurlarının detaylı hesaplarını içerdiği bulunmuştur. Bazen bu farklı kaynaklar ilişkilendirilebilir, örneğin Halley kuyruklu yıldızının hem doğu hem de batıdaki antik toplumlar üzerindeki etkisi böyle görülmüştür. Bu kaynaklar aynı zamanda, MS 36 yılında Han Çini kayıtlarında, Perseid meteor yağmurunun özel bir olay olarak kaydedilen ilk gözlemini bulmak için kullanılmıştır.
Efsaneler ve mitler, eski uygarlıkların meteorların, kuyruklu yıldızların ve asteroitlerin ne olabileceğine dair çok az bilimsel anlayışa sahip olduklarını düşündürse de gerçeklerden çok uzak olamazdı. Yakın Doğu’nun ilk gök bilimcileri, Babil ve Mısır takvimlerini ve astronomik verilerini yaratanlar, şimdiye kadar antik çağda en gelişmiş olanlardır. Eski çivi yazısı metinleri üzerine yapılan yakın tarihli bir çalışma, Babillilerin kuyruklu yıldızları, gezegensel hareketleri ve gökyüzü olaylarını izleme yeteneklerinin, MÖ ilk bin yıl öncesine kadar, daha önce inanıldığından çok daha karmaşık bir geometriye sahip olduğunu kanıtlamıştır.

Bu makalenin orjinali theconversation.com’dan bulunmaktadır.