Gökyüzündeki En Parlak Yıldız Sirius, Bir Asteroid Tarafından Bloke Edilecek
En parlak yıldız olarak bilinen Sirius, önünden geçiş yapacak olan bir astreoid nedeni ile bir süre görülemeyecek. Bu durum tıpkı Güneş tutulmasında olduğu gibi bir görüntü ortaya çıkaracak.
Sirius yıldızı, geceleri gökyüzüne baktığınızda görebileceğiniz en parlak nokta olarak bilinir. 18 Şubat Pazartesi günü gerçekleşecek ilginç bir olay ise onun bu özelliğini çok kısa bir süreliğine de olsa saf dışı bırakacak.
Yapılan hesaplamalara göre boyutu çok da küçük olmayan bir asteroid, Sirius yıldızının tam önünden geçecek. Bu geçiş esnasında yıldızın belirli bir bölgesini bloke edecek olan asteroid, Dünya’nın belirli bölgelerinden gözle görülebilecek olan ilginç görüntülere sebep olacak. Sirius, tam olarak bloke edildiği anda adeta bir Güneş tutulmasında görülene benzer bir sahneye tanıklık edilecek. Bilim insanlarının ifadelerine göre, yıldız çok parlak ve büyük olduğu için bu karanlığa gömülme olayı oldukça kısa sürecek ancak yine de Dünya’nın bir kısmını, kısa süreliğine de olsa gölgede bırakmaya yetecek.
Araştırmacıların sözlerine göre, Sirius’un parlaklığı yüzünden tam olarak hangi şehirlerin, ne kadar süre ile karanlığa gömüleceğini tahmin etmek çok zor. Yine de yapılan kaba hesaplarla, ilk gölgenin Antartika’ya düşeceği ve Meksika’dan ilerleyerek ABD’de bazı kentlere uğrayacağı tahmin ediliyor.
Sirius’u keşfedin
Sirius ya da Akyıldız, Büyük Köpek Takımyıldızı’nda yer alan bir çift yıldız. Bu çift yıldızdan Türkçe’de Akyıldız ismiyle bilinen Sirius-A bileşeni, görünür kadiri bakımından gökyüzündeki en parlak yıldız olup -1.47 görünür kadir derecesiyle, kendisine görünür kadiri bakımından en yakın olan Canopus’a oranla onun iki katı kadar parlaktır ve geceleyin görülen gökyüzünde bu görsel görünüş önemiyle baş rolde bulunmaktadır. Çıplak gözle tek yıldızmış gibi görünen Sirius, aslında, tayf türlerine göre yapılan yıldız sınıflandırma sisteminde A1V sınıfında bulunan Sirius-A ile DA2 sınıfına giren, Sirius-B olarak adlandırılan bir beyaz cüce’den oluşan bir çift yıldızdır.
Sirius-A bu parlak görünümünü aslında aydınlatma gücünün yanı sıra Güneş Sistemi’ne yakınlığına borçludur. Güneş’e 2.6 parsek (8.47 ışık yılı) uzaklıkta oluşundan dolayı, Sirius Sistemi uzaydaki yakın komşularımızdan biridir. Sirius-A kütlesi bakımından Güneş’in iki katı olup 1.42’lik bir mutlak kadir’e sahiptir. Aydınlatma gücü Güneş’in 25 katı olmakla birlikte, Canopus veya Rigel gibi diğer parlak yıldızlarınkine oranla aşağıda kalır. Sirius Sistemi’nin yaşı 200 milyon – 300 milyon yıldır. Sistemin oluşma başlangıcında baş rolü oynayan iki mavimsi yıldızdı. Bu iki yıldızdan da kütlesi bakımından baş roldeki, vaktiyle, kaynaklarını tüketerek, dış katmanlarını kaybetmeden önce kızıl dev haline gelmiş ve yaklaşık 120 milyon yıl önce, bugünkü halini almak üzere, yani bir beyaz cüce haline gelmek üzere içine çökmüş Sirius-B yıldızıdır.Sirius, aynı zamanda, yer aldığı takımyıldızdaki önemli rolünden dolayı, geleneklerde köpek-yıldız olarak da adlandırılır. Bu yıldız pek çok mitolojik ve folklorik öykülere Güneş’ten bağımsız bir biçimde konu olabilmiştir. Sirius-A’nın helyak doğuşu antik Mısır’da Nil Nehri’nin taşmalarını, antik Yunan’da “köpek günleri”nin (kavurucu sıcak günler) başlangıcını, Polinezya’da kışı haber veriyor, Pasifik Okyanusu’nda ise gemicilere önemli bir işaret oluyordu.
Sirius ve gözlemleri
Çeşitli uygarlıklara ait en eski astronomik kayıtlarda adı geçen Sirius, eski Mısır’da Sopdet (Grekçe’ye uyarlanmış haliyle Sothis, yıldızın Grekçe’deki adı ise Seirios’dur) olarak bilinirdi. Eski Mısır’da “Orta Krallık” döneminde, Mısırlılar takvimlerini Sirius’un helyak doğuşuna göre düzenlemişlerdi. Bu takvimde esas alınan gün ise, Sirius’un doğuşunun Güneş’in ışığından yeterince uzaklaşmış olmasından sonra, Güneş’in doğuşundan hemen önce açıkça görülür hale geldiği gündü. Bir başka deyişle bu, Sirius’un Mısır göklerinde 70 günlük yokluğundan sonra belirdiği gündü ve Nil Nehri’nin her yılki taşmasından hemen öncesine ve yaz gündönümüne denk gelirdi. Sirius’u (Sothis) ifade eden hiyeroglifin glifleri üçgen, beş uçlu yıldız ve yarım dairedir. Sirius-A eski Mısır panteonunda İsis ilahesi ile özdeşleştirilirdi ki, İsis, eşi Osiris ve oğlu Horus ile bir üçlem oluştururdu. Sirius’un gökyüzünde görülmediği sözkonu 70 gün, İsis ve Osiris’in duat denilen öte-alemde seyrettikleri dönemi simgelerdi.
Pek çok eski Mısır tapınağı, iç odaları Sirius’u görecek biçimde inşa edilmişti. Örneğin, Keops Piramidi’nin Kraliçe Odası’nın duvarında açılan bir kanal yalnızca Sirius’u görmek üzere yapılmıştı.Eski Yunanlar, Sirius’un bu kaybolduğu dönemden sonra tekrar gökyüzünde belirmesinin sıcak ve kurak yazı haber verdiğine inanırlar ve ayrıca bunun canlılar üzerinde bitkileri solduran, erkekleri güçsüzleştiren, kadınları tahrik eden birtakım etkileri olduğunu sanarak kaygılanırlardı.
Eski kayıtlarda, yaz başlangıcındaki hava koşullarının bozulduğu hallerde Sirius’un daha fazla parladığının gözlemlendiği kaydedilmiştir ki, eski Yunan gözlemcilere göre bu, söz konusu yıldızdan olumsuz etkiler yaratan birtakım tesirler yayıldığı anlamını taşıyordu. İnsanların bu tesirlere maruz kalması olayına Grekçe’de “yıldızca çarpılmış olmak” anlamında “astroboletos /αστροβολητος olmak” deniyordu. Böylece Sirius Batı edebiyatında “yakan” ya da “alevler saçan” olarak betimlendi. Bu yıldızın belirmesinin ardından gelen mevsim dönemi de “yaz köpeğinin günleri” olarak bilinir. Vaktiyle Ege Denizi’ndeki Ceos (Kea) Adası’nda yaşayanlar, soğukların azalması için Sirius ve Zeus’a kurban keserler ve yaz mevsimindeki temel rolünü oynamak üzere tekrar belirmesini beklerlerdi. Yıldızın parlaklık haline bakarak kendilerini iyi bir talihin bekleyip beklemediğine karar verirlerdi; örneğin yıldızın sisli, puslu halde veya ışığı zayıf biçimde görünmesi vebayı haber veriyor anlamında yorumlanıyordu. Bu adada bulunan MÖ 3. yüzyıla ait paralarda ışınlar yayan köpek ve yıldız tasvirlerinin bulunması Sirius’un bu adadaki önemini vurgulamaktadır.Güneş ve Ay’ın çekim kuvvetlerinin etkisiyle, Dünya’nın ekvator bölgesindeki şişkinlik, gezegenin eksensel hareketinde bir tereddüte (titreme) yol açmaktadır. Buna bağlı olarak 26.000 yılda bir oluşan yörüngesel salınım (precession), yıldızların gökyüzündeki konumlarını da yavaş yavaş değiştirmektedir. Bu nedenle Sirius, geçmişe göre daha geç doğmakta ve artık yıldızın şafak vakti yükselişi, eskiden olduğu gibi yaz mevsiminin en sıcak günlerine denk gelmemektedir.
Romalılar ve sirius
Romalılar Sirius’un helyak doğuşunu 25 Nisan civarındaki bir günde kutlardı. Bu kutlamada bir köpek kurban ederler, buhur ve şarap kullanırlar ve o yılki buğday ürününün yıldızdan yayılan tesirlerin buğdaypası hastalığına yol açmadan alınabilmesi için bir de Robigo ilahesine koyun kurban ederlerdi. İskenderiye’li Batlamyus yıldızların haritasını çıkardığı, Almagest (al-kitabu-l-mijisti) çalışmasının 6. ve 7. Kitabında Sirius’u gökkürenin merkezi boylamınının yerini belirlemek üzere kullanmıştır. Çalışmasında Sirius’u kırmızı renkte boyayarak, onu 6 kızıl yıldızdan biri olarak göstermiştir. (Bkz.Kırmızılığı hakkındaki tartışma) Bu kızıl yıldızlardan diğer beşi gerçekten de M ve K sınıfındadır (Arcturus, Betelgeuse vs.)
Eski Polinezyalılar’da parlak yıldızlar, özellikle Pasifik Okyanusu’ndaki adalar ve atoller arasındaki gemicilik bakımından önem taşıyordu. Denizcilere yardım amacıyla özel seferler için, yıldız pusulası yardımıyla bir yön haritası geliştirdiler. Bu çalışmada yıldızlardan enlem işaretleri olarak da yararlandılar; örneğin Sirius’un Dik açıklıki 17°S olarak Fiji Adası’nın enlemine denk düşüyor, böylece her gece tam olarak adanın üzerinden geçiyordu. Onlara göre, Sirius, Canopus ve Procyon ile birlikte, bir “Büyük Kuş” bedenine benzetilen Manu adındaki Takımyıldız’ı oluşturuyordu. Kuşun kanadının güney ucunu Canopus, kuzey ucunu Procyon oluşturuyordu ki bu doğrultu aynı zamanda Polinezya’nın gece gökkubbesini iki yarıküreye ayırıyordu. Sirius’un eski Yunan’da sabah göğünde belirmesi (doğuşu) nasıl tam olarak yaz mevsiminin habercisi oluyorsa, Maoriler için de, tam olarak kış mevsiminin serin başlangıcının habercisi oluyordu. Bu doğuşa hem “mevsim”, hem de “yıldız” anlamına gelen Takurua adını vermişlerdi.
Sirius’un, “Cennet’in Kraliçesi” (Ka’ulua) olarak betimlendiği Hawaii’de kış gündönümündeki en yüksek noktasına gelmesi törenle kutlanırdı. Polinezya’da Sirius’le ilgili daha birçok ad saptanmıştır; bunlardan bazıları Tau-ua (Markiz Adaları’nda) Rehua ( Yeni Zelanda’da) ve Aa ve Hoku-Kauopae’dir (Hawaii’de). 1676’da Edmond Halley güney yarıküre yıldızlarını gözlemleyebilmek için, Güney Atlantik’teki Saint Helena Adası’nda bir yıl kalmıştı. Halley, 40 yıldan fazla bir zaman sonra sonra, 1718’de astronomik ölçümlerini Batlamyus’un Almagest’indeki verilerle karşılaştırdıktan sonra o zamana dek sabit varsayılan yıldızların özdevimini keşfetti. Arcturus ve Sirius’un her ikisi de anlamlı bir şekilde hareket etmekteydiler. Sirius 1800’lü yıllarda güney yönünde 60 dakika (açı dakikası) ilerlemişti.
Sirius B
1844 yılında Alman astronom Friedrich Bessel Sirius-A’nın özdevim hareketindeki değişikliklerden (sapmalardan) Sirius-A’nın görünmeyen bir yoldaşı (bileşeni) olması gerektiği sonucuna vardı. Bu, bir başka deyişle, Sirius-A’nın yoldaşı Sirius-B’nin teleskopla gözlemlenemediği halde, Sirius-A’nın hareketlerindeki değişiklikler gözlemlenerek, matematiksel olarak varılan bir sonuçtu. 31 Aralık 1862’de Amerikalı Alvan Graham Clark o dönemin en güçlü teleskoplarından biri olan 47 cm’lik mercekli teleskobuyla ilk kez, Sirius-A’nın günümüzde Sirius-B ya da “köpek yavrusu” adı verilmiş olan zayıf ışıklı yoldaşını gözlemledi ve böylece, Sirius’un gerçekte çift yıldız olduğunu ortaya çıkardı. Bu çift yıldızdan çıplak gözle görülebileni günümüzde Sirius-A olarak adlandırılır. 1894’ten beri Sirius Sistemi’nde gözlemlenen yörünge düzensizlikleri, sistemde üçüncü bir bileşenin olduğunu ortaya koymaktadır; ancak üçüncü bileşenin varlığı bugüne dek kesin olarak (gözlemle) doğrulanamamıştır. Üçüncü bileşinin varlığı konusundaki görüş 1995’te ortaya konmuştur. Verilere en uygun tahmine göre, bu üçüncü bileşen 0.06 güneş kütlesine sahip olup Sirius-A’nın çevresindeki yörüngesini 6 yılda tamamlıyor olmalıdır. Bu üçüncü bileşenin (Sirius-C) kadirinin beyaz cüce Sirius-B’nin kadirinin beşte biriyle onda biri arasında oluşu, gözlemlenememesinin nedenini ortaya koymaktadır. Yakın zamanda yapılan son gözlemler, Sirius-C’nin varlığını doğrulayamamakla birlikte, Sirius-A’ya çok yakın bir yıldızın var olma olasılığını tümüyle ortadan kaldırmış da değildir. Her ne kadar 1920’li yıllarda sistemde üçüncü bir yıldız gözlemlenmişse de, bu muhtemelen bir “ışık oyunu”ndan (background) ibaret olmalıydı.
1915’te Walter Sydney Adams, Mount Wilson Gözlemevi’nde 60 inç’lik (1.5 m) bir yansıtıcı (yansıtmalı teleskopun çukur aynası) yardımıyla Sirius-B’nin tayfını gözlemledi ve onun zayıf ışıklı bir beyazımsı yıldız olduğunu saptadı.Bu saptama astronomların bu yıldızın bir beyaz cüce olduğu sonucuna varmalarını sağladı. Sirius-A’nın yarıçapı ilk kez 1959’da kendi geliştirdikleri yıldızsal yoğunluk girişim aracını (interferometre)kullanan Robert Hanbury ve Richard Q. Twiss tarafından ölçüldü.
Görünürlük ve Sirius
Gökyüzündeki en parlak yıldız olan Sirius-A -1.47 görünür kadir derecesiyle, en parlak ikinci yıldız olan Canopus’a oranla onun iki katı parlaklıktadır. Bununla birlikte, Ay, Jüpiter veya Venüs kadar parlak görülmez. Merkür ve Mars ta bazen Sirius’tan daha parlak görünürler. Sirius yerkürenin hemen hemen, meskun her bölgesinden gözlemlenebilmektedir; tek fark, yerkürenin İzlanda ve Grönland’ın bazı bölgeleri gibi,kuzey kutbuna yakın en kuzeyindeki yerleşim bölgelerinde (en kuzeydeki yerleşim birimleri) 73°’den sonra görülmesinin olanaksız hale gelmesidir. Buna karşılık bazı kuzey kentlerinde görülmeye başlandıktan sonra daha yukarı çıkmaz, örneğin St. Petersburg’da ufkun üzerinde yalnızca 13°’ye ulaşır. Kuzey yarımküreden en iyi görüldüğü dönem kış aylarıdır.
Sirius, Küçük Köpek Takımyıldızı’nda yer alan Procyon ve Avcı Takımyıldızı’nda yer alan kızıl dev Betelgeuse yıldızlarıyla birlikte göğün kuzey yarıküresini gören gözlemciler için, Kış Üçgeni olarak adlandırılan, üç yıldızdan oluşan üçgenin üç köşesinden birini oluşturur. Yıldızı bulmak için Avcı Takımyıldızı yol gösterici olarak alınabilir. Sirius, Avcı’nın kuşağında yer alan üç yıldızın yaklaşık 20 derece güneydoğusundaki en parlak yıldızdır. Avcı Takımyıldızı kış aylarında pek çok yıldız ve takımyıldızı bulmakta yol göstericidir.
Sirius koşullar uygun olduğunda gündüz bile çıplak gözle görülebilir. Koşulların en uygun olduğu durum, gökyüzünün açık olduğu, gözlemcinin yüksek bir irtifa seviyesinde bulunduğu, yıldızın konum olarak tam tepeden geçtiği, yıldızın ufukta aşağıda ve güneşin altında bulunduğu zamanki durumdur.Sirius çift yıldız Sistemi’ndeki yörünge hareketi iki yıldızın açısal uzaklıkta minimum olarak 3″’de, maksimum olarak 11″’de bulunmalarını sağlar. Birbirlerine en fazla yaklaştıklarında, beyaz cüce’yi parlak eşinden ayırt edebilmek son derece zorlaşır; bu en yakın konumda Sirius-B’yi Sirius-A’dan ayırt edebilmek için en az 300 mm. açıklıkta bir teleskobun ve en elverişli görüş koşullarının olması gerekir. Son enberi konumuna 1994 yılında gelmişler ve şimdilerde birbirlerinden yeniden uzaklaşma eğiliminde olduklarından teleskopla gözlemlenmeleri kolaylaşmıştır